15 Ekim 2010 Cuma

Reset'te yayınlanmayan ikinci yazım

Bu yazımı da Reset'e göndermeme rağmen yayınlanmadı. Artık göndermem bişey.
Play Time, Jacques Tati

'Playtime' Fransız yönetmen Jacques Tati'nin 1967'de yönettiği deneysel bir film. Tati, o günlerde Paris'te hiçbir sinemanın gösteremediği 70 mm'de çekilmiş filmi ile farklı bir sinema anlayışının öncüsü olur. Filmin klasik bir hikayesi yoktur. Bir kahraman da yoktur. Klasik anlamda diyalog bile yok denecek kadar azdır. Paris'te havaalanından şirket ofislerinin binalarına, yeni açılmakta olan şık bir restorandan sıkışık şehir trafiğine dolaştırır kamerasını yönetmen. Filmin öyküsünü modern mimariyle yapılmış binalar, şehir hayatının vazgeçilmez öğesi otomobiller, burjuvazinin devam ettiği restoranlardaki insan davranışları( restoran çalışanları ve müşteriler arasındaki komik anlaşmazlıklar vs..) oluşturur. Havalimanı ve ofis binalarında soğuk ve kişisellikten uzak mobilyalar(belki de insanlar) orada yabancı olanları sersemletir. Mösyö Hulot(Tati'nin kendisi) böyle bir yabancıdır ve bir iş görüşmesi için Paris'tedir. Hulot'nun bulunduğu ortamda yabancı olduğu sadece kıyafetlerinden bile anlaşılabilmektedir. Renkli çizgili çorapları, bugünlerde moda olan bileklerin biraz üzerinde biten pantolonlar, yana kaykılmış fötr şapkasıyla Hulot Paris'te yolunu şaşırmış bir Charlie Chaplin'i andırır.
Tati'nin modern, devasa binalar(ofisler ve hükümet binaları) aracılığıyla 'modernizm'i eleştirmek istediği, modern hayatın yapaylığını güldürü yoluyla seyirciye hissettirdiğini düşünmek çok yanlış olmayacaktır. Filmde Paris'le özdeşleşmiş yapılar, Eyfel Kulesi veya Sacre Coeur sadece cam kapıların yansımasında görünür. Yönetmenin amacı bize turistik Paris'i göstermek değildir, modern şehri izleriz. Hatta arasıra izlediğimiz turizm ofisinde diğer modern şehirlerin ilanları asılıdır: Madrid, New York, Stockholm... Hepsi aynı binanın fotoğrafıdır, sadece şehir ismi değişir. Çekimler 4 yılda tamamlanır. Playtime o güne kadar çekilen en pahalı Fransız filmi olur. Öyle ki, gişede yeterli gelir sağlayamayınca Tati iflas eder, tüm filmlerinin haklarını satmak zorunda kalır. Ödüller bakımından da şanslı olduğu söylenemez. Sadece 1969'da Danimarka'da verilen Bodil Ödülleri'nde 'En iyi Avrupa Filmi' ödülüne layık görülür. Tati,bir sonraki ve son filmini ancak 1971'de çekebilecektir. Öyle görünüyor ki, Tati'yi anlamak ve filmlerinin değerini kavramak çok kişinin becerebildiği bir şey değil. Ne acı ki modern sinemanın dahilerinden biri hakettiği başarı ve övgüyü çoğu gerçek sanatçıda olduğu gibi ölümünden sonra kazanacaktır.