30 Aralık 2009 Çarşamba

Alışverişe doyacağız!

Birleşik Markalar Derneği'nden yapılan müjdeli açıklama uyarınca 2010 yılında Türkiye 63 yeni alışveriş merkezine kavuşacak. Yılbaşı hediyesi diye buna derim ben işte.

Komedi Dünyası

Türkiye komik bir ülke. Daha doğrusu trajikomik. Geçtiğimiz günlerde 2010 için emlak vergileri açıklandı. Gazetelerde Elazığ'da bir ev sahibi olanın Boğaz'da yalı sahibi olandan ciddi oranda daha fazla vergi ödeyeceğini yazdı. Bu vergi oranları neye göre hesaplanıyor? Böyle akıldışı bir sonuca nasıl ulaşılıyor? İnsan merak ediyor. Vergi oranlarının tam olarak hangi faktörler göz önüne alınarak belirlendiğini öğrenmek istiyorum.
Bir de şöyle bir durum var, vergi uzmanı Şükrü Kızılot 2009'da Türkiye'de genel konut fiyatlarının azaldığını söylüyor. Konut yapma maliyetleri ise yüzde 25 artmış. Bu durumda da vergiler artırılıyor. Peki bu nasıl iştir? Konutun toplam rayiç bedeli azaldıysa verginin de o oranda düşmesi gerekmez mi?

Marmaray'da gecikme

Asya ile Avrupa yakasını yer altından bağlayacak Marmaray Projesi'nin tamamlanma tarihi 2013 olarak açıklandı. Aslında Nisan 2009'da bitirileceği öngörülen projenin uzamasına sebep arkeolojik kazılar olarak gösterildi. Gecikmenin maliyeti ise 500 milyon dolar. Bu para kimin cebinden çıkacak merak ediyorum. 4 yıl gecikme ve 500 milyon dolar masraf; insanın hiç uğraşmayın bu projeyi bitirmeyin bırakın diyesi geliyor. Vapurla karşıdan karşıya rahatça geçiyoruz nasıl olsa.

22 Aralık 2009 Salı

İstanbul'da bir ilk daha!

Sabah gazetesinin 9 Aralık 2009 tarihli haberine göre İstanbul Yeşil Şehirler Endeksi'nde 30 Avrupa şehri içinde 25'nci olmuş. İstanbul'da kişibaşına ortalama karbondioksit salınımı 3.25 ton. Bunun yıllık mı aylık mı olduğu yazmıyor haberde herhalde yıllıktır. Bu hiç de küçük bir rakam değil ve önümüzdeki yıllarda hızlanarak artması bekleniyor. Geri dönüştürülebilen çöplerin oranı ise sadece yüzde 3,12. O kadar çöpleri ayır, uğraş, sonuç iç açıcı değil. Çöp konusunda belediyelere büyük görev düşüyor. Belediyelerimizin bu görevi başarıyla yerine getireceklerine güvenim tamdır.
Habere göre 3.25 tonluk kişibaşı CO2 salınımı çok büyük değil, bunun en büyük nedeni de kişibaşına düşen otomobil azlığı. Bir de İstanbul'da yaşayan her bireyin otomobili olsa yaşanacak karmaşayı ve artan çevre kirliliğini düşünebiliyor musunuz??
Sabah'ın habere dayanak aldığı rapora göre İstanbul'da binalar da enerji verimliliği açısından sorunlu. Yapılan binalarda evrensel standartlara uyulmadığı, yeni yapılan binalarda bile enerji verimliliğinin göz önüne alınmadığı söylenmiş. Çok ilginç.
Son olarak İstanbul çevre yönetimi konusunda 30 Avrupa şehri içinde 29'uncu olmuş. İyimser olarak bakarsak iyiki sonuncu olmamışız diyebiliriz. Buradan tüm emeği geçenleri kutluyorum...

14 Aralık 2009 Pazartesi

Işıklar lütfen!!!

Bugün Bağdat Caddesi'nde yürürken bir şey farkettim. Karşıdan gelen insanları görmekte zorlanıyordum. Evet gözlerim bozuktu biraz, ama burada başka bir durum sözkonusuydu. Işıklar yetersizdi. İstanbul'un en uzun yaya caddesi, bazı insanların Şanzelize'den güzel diye nitelediği Bağdat Caddesi karanlıklara bürünmüştü. Sokak lambaları yanmıyor, neredeyse tek ışıklandırma arabaların farlarından geliyor. Kadıköy Belediyesi iki yıldır herhalde tasarruf tedbirleri almak uğruna insanların karanlıklarda yürümesini istiyor. Bravo!!

9 Aralık 2009 Çarşamba

Türkiye'de basın özgürlüğü

9 Aralık 2009 tarihli hurriyet.com.tr haber sitesine göre siyasi dergi Aydınlık için bir aylık kapatma cezası verildi. Youtube'la başlayıp yaygınlaşarak devam eden internet sansürü ve basını susturma girişimleri tüm hızıyla devam ediyor. Avrupa Birliği'ne girmek konusunda önemli bir adım daha atıldı. Haydi Türkiyem, durmak yok yola devam!!!

30 Kasım 2009 Pazartesi

Bedava Kömür Pahalıya Patladı

Bugün( 30 Kasım Pazartesi) Akşam gazetesinde manşetten verilen habere göre 2008 yılında Türkiye Kömür İşletmeleri tarafından ücretsiz dağıtılan kömür kurumu yaklaşık 19 milyon TL zarara uğrattı. Özel firmalardan alınan kömürler bu firmalara yüksek kazanç sağlarken TKİ zarara uğratıldı. Bu ihaleleri yapanlar hiç mi hesap kitap bilmiyor? TKİ'nin bu zararı nasıl karşılanacak peki? En kolay yol vergileri arttırmak gibi görünüyor. Özel İletişim Vergisi'ne ek olarak Çok Özel İletişim Vergisi çıkarılabilir mesela...

25 Kasım 2009 Çarşamba

Günün özlü sözü

Uzun zamandır hoşuma giden bir alıntıya rastlamamıştım. Buna da gmail'in üstündeki yerde rastladım.
"The mind is not a vessel to be filled but a fire to be kindled."
Güzel söz. Söyleyen de Romalıların ele geçirdiği antik Yunanistan'daki Chaeronea'da yaşamış olan rahip ve yazar Plutarch. Türkçede Plutarkhos.

Kurban Bayram,

Yine bir kurban bayramı geldi çattı. Bayramların iyi tarafı aileleri biraraya getirmesi, insanların birbirinin bayramını kutlaması, bir tür sosyalleşme aracı olarak kullanılması...
Tabii çalışan büyük çoğunluk için en önemli tarafı 4 günlük(9 güne kadar çıkıyor tatil bazen) tatil olması.
Kurban bayramında o kadar hayvanın kesilip yoksullara dağıtılması da iyi bişey. Tabii hayvan hakları savunucuları aynı fikirde olmayabilirler. Zaten onlar et yemenin tamamen karşısındalar. Ama etten alınan proteinin başka besinlerde olduğunu sanmmıyorum. Et yemenin olumlu ve olumsuz tarafları hakkında kendim de bir karara varamadığımdan bu konuyu burada kapamak istiyorum.
Öte yandan hayvanları kurban etmek konusunda müslüman ülkelerle yarışan bir başka ülke var, o da Nepal. Anlaşılan Nepal'de de Hindu tanrılarını memnun etmek için 5 yılda bir hayvan katliamı yaşanıyor.
Ayrıntıları okumak için bkz.
http://www.linkedin.com/news?viewArticle=&articleID=87583139&gid=67451&articleURL=http%3A%2F%2Fwww.ens-newswire.com%2Fens%2Fnov2009%2F2009-11-23-02.asp&urlhash=L7ce&trk=news_discuss&goback=.hom.vpf_13653952_1_q*4ou_name_*1_Mr*3Neil*3M*3Coombs_(14+million%2B)

23 Kasım 2009 Pazartesi

Komplo Teorisi 1

Philip Davis isimli 'seri girişimci' ye dayandırılan bu haber dudak uçuklatacak cinsten. Buna göre yatırım bankaları Goldman Sachs ve Morgan Stanley, petrol devleri BP, Total ve Shell, uluslararası bankalar Deutsche Bank ve Societe Generale 2000'de ICE(Intercontinental Exchange) denen yapay bir borsa kurarlar. Bu borsada hiçbir ürün aslında el değiştirmezken aynı metaların aynı fiyatlardan alınıp satılmasıyla piyasalara yapay bir sinyal gönderiliyor ve söz konusu şirketlerin gelirleri artıyor. Nasıl oluyor bu diye sormayın orası beni aşıyor ama bu tür teoriler ilgimi bir hayli çekiyor, zaten bu iddiaların doğrulanması veya yalanlanması çok güç...
Sonuçta iddia edilen ICE küresel petrol piyasasını kontrol ediyor ve fiyatların hareketlerini büyük ölçüde etkiliyor. Bana kalırsa iş bu kadar basit olamaz. Uluslararası piyasalarda petrolün veya altının vs.. fiyatlarını etkileyen birden çok faktör var. Örneğin petrol üreten ülkelerdeki siyasi gerginlik(nijerya örneği) OPEC(petrol üreticileri ve ihracatçıları)'in aldıkları kararlar, tüketici iştahı vs..
http://www.ngoilgas.com/news/25-trillion-dollar-oil-scam/
Yukarıdaki adreste konunun ayrıntıları bulunuyor...

District 9

Peter Jackson'ın yapımcılığını üstlendiği District 9 filmini geçenlerde seyrettim. Beyoğlu'ndaki AFM'de Pazar akşamıydı ve salonun dört üçü doluydu(sevindirici bişey) Filmin yönetmeninin 792lu olması da gözümden kaçmadı tabi.
Bilimkurgu filmlerini her zaman sevmişimdir. Blade Runner özellikle çok iyi filmdir. Sadece aksiyondan ibaret olmayan, gelecekteki toplum yapısıyla ilgili kafa yoran, hatta ciddi ciddi varoluşsal bir film denebilir Blade Runner için. Film Philip K Dick'in Do Androids Dream of Electric Sheep? adlı romanına dayanır ve roman da çok iyidir.
District 9'a dönecek olursak filmde dünyada hapsolup kalan uzaylıların gecekondumsu mahallelerde yaşaması, nezih yerlerde yaşayan insanların bu uzaylıları güya daha güvenli bir yere taşıma bahanesiyle tahliye etmesi anlatılıyor. Medyada bu hikaye Ötekileştirme, ırkçılık gibi temalar üzerinden tartışıldı ama bence önemli bir boyut atlandı. Bu da sınıf boyutudur. Belki bir bilimkurgu filmine çok fazla anlam yüklediğimi düşüneceksiniz ama ben film boyunca bu çirkin, şekilsiz, yiyeceği ve parası olmayan, sefil koşullarda yaşayan uzaylıları dünyanın kenar mahallerindeki yoksullara benzetmekten kendimi alamadım. Her zaman filmleri aşırı analiz etmekten hoşlanmışımdır. Rio'nun favelalarında, filmin de geçtiği Güney Afrika'daki Johannesburg'un kenar mahallelerinde veya İstanbul'un Tarlabaşı'ndaki insanların yaşam koşulları bu uzaylılarla benzeşmektedir. Biz de bu insanlara uzaylıymış muamelesi yaparak Sulukule örneğinde olduğu gibi evlerini ellerinden alıp oraları 'mutena' konut projeleriyle donatıyoruz.
Tabii filmin asıl amacı eğlendirmek olduğu için sosyolojik okumalar da bir yere kadar. Ana kahramanın da uzaylıya dönüşmeye başlaması konuyu kişiselleştiriyor ve bir macera filmi tadında ilerliyor. Sonuç olarak fazla kafa yormadan eğlenmek isteyenler için ideal bir film.
Ne de olsa Hollywood bunun için var. Gün geçtikçe artan yoksulluğu unutun, tek kolu makineleşmiş kahramanımızın kaçışını seyredin!!
Öff ne kadar can sıkıcı bir insanım yaaa

GNN hakkında

İnternetteki İngilizce haber kaynakları arasında sık sık takip ettiğim bir site olan GNN(Guerrilla News Network) artık sadece üye olanların erişimine açık. Bir blog da denebilecek sitede eleştirel bakış açısıyla askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel konularda haberler yer buluyordu. Son zamanlarda hep olumsuz ve insanın canını sıkıp içini karartan haberler yayınladıklarından biraz soğumuştum. Ama gerçekler acıdır, öyle değil mi? Gerçeklere de bir yere kadar tahammül edebiliyor insan.
Üye olmak isteyenler ücretsiz olabiliyor hala. İlgilinenler için web sitesi gnn.tv

Facebook'taki grubum hakkında

Merhaba,
Facebook'ta kurmuş olduğum " Kaldırımlarda otomobillere hayır"
grubumdan bahsetmek istiyorum. Biliyorum sıkıcı bir konu ama bence çok
önemli çünkü bir şehirde yürüme alanlarının yokedilmesi kabul edilemez.
En önemli yürüme caddesi İstiklal caddesinde ağaçların sökülerek ağaç trafiğine
izin verildiği çok çabuk unutuldu. Oysa yürümek çok sağlıklı bir şey, zihinsel ve bedensel sağlık için gerekli. Hem spor salonuna gitmeden de yapabiliyorsunuz...

Nükleer İhale iptal edildi

Blogların gazeteciliğin yerini alması kaçınılmaz bence çünkü bugün medya insanlara haberleri değil, ürün ve yaşam tarzı satıyor. Ana akım medya için haber bir ürün, okuyucular da tüketiciler. Araştırmacı gazetecilik denen olgu ise Uğur Mumcu ile tarihe karıştı. Varsa yoksa hızlı tüketim haberler. Derinlikten yoksun, üstünkörü yazılmış, imla kurallarına ve hatta anlam bütünlüğüne itibar edilmeden yazılan haberler. Bu haberleri hazırlayanların savunmaları da " Ne yapalım okuyucu bunu istiyor, light haber istiyor" oluyor.
Tabii araştırma yaparak güzel haberler hazırlayanlar da var. Yine de suya sabuna dokunmamak en önemli hedefimiz. Güzel haberlerden bahsetmişken nükleer santral ihalesinin iptal edildiği akla geliyor.
http://www.tetas.gov.tr/dynamic_large.aspx?valueproductid=77&values=nukleer_snt_ihale_iptal.htm
Yine de Greenpeace'e göre hükümet 2010'da yeni ihale açılacağını müjdeliyor.
http://www.greenpeace.org/turkey/news/nuekleer-enerjide-bu-israr-niye

Greenpeace'in haberine şöyle bir katkı yapmak istiyorum. Google'dan kısa bir araştırmayla Dünya Bankası'nın İtalya'da yapılan bir nükleer santral dışında başka bir nükleer projeye finansman sağlamamış olduğu ve Asya Kalkınma Bankası'nın 2009 programında nükleer enerji santrallerinin kesinlikle finanse edilmeyeceği görülüyor.
Öte yandan Reuters'de pazar günü çıkan haberi de nükleer santrallerdeki olası aksiliklerin görülmesi açısından önemli
http://www.reuters.com/article/domesticNews/idUSTRE5AM05B20091123

Biraz konudan konuya atlıyomuşum gibi oldu ama o da acemiliğimdendir.

Artık benim de blogum var!!

Daha düne kadar blog yazmanın gereksiz birşey olduğunu düşünürdüm. Nedeni de yoktu. Büyük ihtimalle her yeni teknolojik gelişmeye karşı burun kıvırma alışkanlığımdan. Ama şimdi ben de blog yazıcam. Boş zamanları doldurmak için iyi bir yol ve biraz düşününce herhangi bir medyaya bağımlı olmadan insanın fikirlerini, düşüncelerini ifade edebilmesi müthiş bişey...